hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Nedim Şener: Sıra sende!

    Nedim Şener: Sıra sende
    expand

    Evleri basılarak gözaltına alınan gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık, sürece dikkat çekerek, yazılarında Ergenekon örgütü ile ilişkilendirilmeye çalışıldıklarını ifade etmişlerdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Nedim Şener 18 Şubat'ta Posta gazetesinde kaleme aldığı "Gazeteci hesap soran ve hesap verebilen kişidir" başlıklı yazısında şöyle yazmıştı: 

    Soner Yalçın’ı da aldılar. Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu bulunanların, Ergenekon soruşturmasını yürüten polisler olduğu anlaşıldığından beri uyarıların ardı arkası kesilmiyordu. Şimdi de “Sıra sende. Soner’e söylüyorduk, bak, oldu. Bavulun hazır mı birader? Kalın pijaman, yün donun tamam mı kardeş?” diyor. Ne korkunç! Doğruları yazanın, sesini yükseltenin yeri hapishane mi? Bunu herkes biliyor ve en acısı bunu herkes kabulleniyor. Kabullenme bir yana, bunun şakası, mavrası yapılıyor.

    Gazeteci, okuru adına herkesten hesap sorduğu gibi herkese hesap verebilen adamdır. Gazeteci, şefine, müdürüne, meslek örgütlerine, savcıya, hakime, en önemlisi okura hesap verebilmelidir. Ama gazetecilik günümüzde öyle bir hale getirildi ki ‘geçici izinle’ yapılan bir mesleğe dönüştürüldü. Tekerleğine çomak soktuğunuz bir cemaat, muhalefet ettiğiniz bir siyasi, foyasını ortaya çıkardığınız bir bürokrat, maskesini düşürdüğünüz bir polis hapse attırarak sizi meslekten alıkoyabilir. İşte bunun için ‘geçici izin’ benzetmesini yapıyorum. Gazetecilik yapma izniniz her an birileri tarafından iptal edilebilir. Ne felaket, ne ürkütücü, ne utanç verici bir tablo! İnsan hakları, demokrasi, meslek ilkeleri, sansürsüz yayıncılık çoktan rafa kalkmış durumda. Artık kimse kimseden saklamıyor. Uluorta söylüyorlar: “Korkuyorum, yazamıyorum. Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ı görmüyor musun? 2.5 yıldır Silivri’deler.” Bense hala “Gazetecilikte korkuya yer yoktur. Gazetecilik çıkar ilişkilerini, duyguların mantığın önüne geçmesini, ideolojilere esir olmayı, özel hesap ve amaçlar uğruna kalem oynatmayı affetmez” diye çırpınıyorum. Bunu görenler de bana “Soner Yalçın ve arkadaşlarının işi tamam, sıra sende” diyorlar.

    Ahmet Şık uyarmıştı

    Gazeteci Ahmet Şık da, OdaTV aramalarında adının geçmesiyle ilgili, kendisi hakkında bir karalama ve yıpratma kampanyası başlatıldığını söylemişti. Şık, kendisinin Ergenekon örgütüyle ilişkilendirilmeye çalışıldığını ifade etmişti. Gazeteci Ahmet Şık'ın da editörü olduğu Haber Vesaire internet sitesinde 16 Şubat tarihinde yayınlanan haberde şu bilgilere yer verilmişti:

    "Gazeteci Ahmet Şık, OdaTV’de ele geçirildiği söylenen belgeler arasında hazırlamakta olduğu kitabın dosya adının geçmesinin ve hakkında karalama kampanyası başlatılmasının tesadüf olmadığını düşünüyor: “Hazırladığım kitap son 20-25 yılda emniyet teşkilatı içinde cemaat örgütlenmesi sürecini anlatıyor. Yazılanlardan anladığım kadarıyla kitabımın bir kopyası birilerinin eline geçmiş ve orada yazılanlar belli ki birilerini fazlasıyla rahatsız etmiş. Bu nedenle beni OdaTV vasıtasıyla ‘Ergenekon örgütü’yle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Böylece ‘birilerinin’ bana bu kitabı yazdırdığı iddiası dillendirilerek kitabın tarafsızlığı ve objektifliği gölgelenmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.” 

    Kitap dökümanı OdaTV'ye nasıl gitti?

    "Uzun bir süredir telefonlarının dinlendiğini ve bu dinleme-izleme faaliyetinin kitap çalışmasıyla birlikte daha da sıkılaştığını düşünen Şık, kitabı hazırlarken gazete arşivlerinden, dava dosyalarından, dosyalardaki belgelerden yararlandığını ayrıca Emin Aslan, Sabri Uzun ve Hanefi Avcı gibi emniyet içinden isimlerle de görüştüğünü, kitap çalışması yapan bir gazeteci icin de bu görüşmelerin son derece normal olduğunu ifade ederek asıl sorulması gereken sorunun “000Kitap” adıyla kaydettiği kitap dokümanının nasıl olup da OdaTv’ye veya başka bir yere gittiği sorusu olduğunu söylüyor.

    "Akla ve mantığa sığmaz"

    “Soner Yalçın ve OdaTV ile de kitabım için görüştüğüm emniyet müdürleriyle de tamamen farklı görüşleri savunan, dünya görüşü açısından aramızda hiç bir ortak nokta bulunmayan, kendini “sosyalist” olarak tanımlayan bir gazetecinin, varlığı iddia edilen belgedeki gibi bu insanların yönlendirmesiyle bir kitap yazacağını ileri sürmek akla ve mantığa sığmaz” diyen Şık, Posta gazetesi yazarı Nedim Şener’in de meslektaş olarak tanıdığı ve saygı duyduğu bir insan olduğunu ancak belgede iddia edildiği gibi aralarında “Ahmet’i çalıştırsın” gibi bir ilişki olmayacağının da kendilerini tanıyan herkes tarafından bilindiğini söylüyor.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow